Arazide genişleme için gittikçe daha az alan kalıyor. (Kaynak: DigitalGlobe, Inc.)

Dünyanın en büyük şehirlerinin yaklaşık yüzde 90'ı deniz kıyısında yer almaktadır ve yükselen deniz seviyelerine karşı savunmasızdır. Buna ek olarak, artan nüfusa yaşam alanları ve altyapı sağlamak için 2050 yılına kadar gerekli yapılı çevrelerinin yarısından fazlasının henüz inşa edilmemiştir. Asıl soru bu yapıların nerede olacağıdır? Daha fazla yerleşim için karada yeterli alan var mı? Araziye daha fazla bina yapmayı zorlamalı ve güvenlik, yaşanabilirlik ve sürdürülebilirlikten ödün mü vermeliyiz? Yoksa bunlar yanlış sorular mı? Bakış açımızı değiştirelim ve çareyi, yaşam için sınırsız potansiyeli henüz keşfedilmemiş olan su yüzeylerinde arayalım. Bu yazıda, sürdürülebilir ve dirençli bir gelecek yaratmanın anahtarının nasıl ve neden su üzerine inşa etmek olduğu konusunda size rehberlik edeceğiz. 

Şehirler, günümüzde ciddi sorunlarla mücadele ediyor

Hızlı değişimlerin ve beklenmedik krizlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Dünya Ekonomik Forumu'na göre, dünyadaki kentsel alanların nüfusu günde 200.000 kişi artıyor. Birleşmiş Milletler, dünya nüfusundaki genel artışın 2050 yılına kadar kentsel alanlara 2,5 milyar insan daha ekleyebileceğini, yani bu artan nüfusu barındırmak için gereken yapılı çevrenin %60'ının henüz inşa edilmediğini öngörmekte.

Bu durum, dünyanın mevcut metropolleri, özellikle de su kenarlarında bulunanlar üzerinde muazzam bir baskı yaratacaktır. Dünyadaki her beş kişiden ikisi kıyıya 100 kilometre mesafede yaşamaktadır ve dünya çapındaki mega şehirlerin çoğu yükselen deniz seviyelerine karşı savunmasızdır. Seller altyapıyı tahrip ediyor ve milyonlarca insanı evlerini terk etmeye zorluyor. C40 ağı, yükselen deniz seviyelerinin ve iç su baskınlarının maliyetinin 2025 yılına kadar 1 trilyon dolara ulaşabileceğini öngörüyor.

Bu zorluklar insanlığın geleceği için hayati önem taşıyan bir soruyu gündeme getirmekte. Gezegen üzerindeki baskıyı hafifletirken yeni yerleşim yerlerini nasıl ve nerede geliştireceğiz? Araziye daha fazla bina yapmayı zorlamalı ve güvenlik, yaşanabilirlik ve sürdürülebilirlikten ödün mü vermeliyiz? Arazi daha fazla bina ve insanı kaldırabilir mi, yoksa farklı alternatifler düşünmenin zamanı mı geldi?

Üç Senaryo 

Şehirlerin geleceği için üç olası senaryo var:

1. Karada inşa etmeye devam etmek  

Dünya Bankası tarafından belirtildiği üzere, şehir büyümesi üç sınır boyunca gerçekleşebilir: şehrin daha önce inşa edilmiş alanının ötesine uzanan yatay yayılma; bir şehirdeki mevcut yapılar arasındaki boşlukları kapatarak dolgu gelişimi; ve mevcut yerleşik alanın siluetini yükselten dikey katmanlaşma. Bu yaklaşımın en büyük riski, sonunda aşırı yapılaşmaya ve hatta aşırı kalabalık nedeniyle daha kötü yaşam koşullarına yol açabilecek olmasıdır.

2. Kıyı dolgusu ile kıyı genişletme

Dünya kıyılarında 'yıkıcı güç' olarak da adlandırılan kıyı dolgusu yöntemi, son elli yıldır şehirlere daha fazla alan yaratmak için kullanılan bir yöntemdir. Bir binanın stabilitesinin ancak toprak üzerinde sağlanabileceği yönündeki geleneksel mantıktan hareket eden bu yöntem, suyun bir kısmından feragat ederek yeni arazi alanları kazandırmaktadır. Bu yaklaşımın örneklerine Monako'dan Dubai'ye kadar dünyanın her yerinde rastlamak mümkündür. Örneğin Singapur'da şehrin %25'i dolgu arazi üzerine inşa edilirken, Tokyo'nun %20'si suya inşa edilen yapay adalar üzerine kurulmuştur. Earth's Future dergisinde yayınlanan yeni bir çalışma, 2000 yılından bu yana kıyı şeritlerine Lüksemburg büyüklüğüne eşdeğer bir alanın eklendiğini ve bunun karşılığında bir o kadar su yüzeyinin de feda edildiğini gösteriyor. Çalışma ayrıca, son dönemde yapılan dolguların %70'inin 2100 yılına kadar deniz seviyesinin aşırı yükselmesine neden olabilecek alanlarda gerçekleştiğini ve bunun da kıyıda sürdürülebilir kalkınma açısından önemli bir zorluk oluşturduğunu göstermektedir.

Islahın çevresel bozulmaya yol açan, okyanusların ve denizlerin biyolojik çeşitliliğini ve dengesini tehlikeye atan sürdürülemez bir çözüm olduğu bir sır değildir.  Ayrıca kıyı dolgusu çalışmaları, sudan sonra dünyada en çok çıkarılan kaynak olan kum gibi halihazırda kıt olan çok miktarda malzemeyi kullanmaktadır. Bu aynı zamanda maliyet ve zaman açısından da verimsiz bir yöntemdir. Kıyı dolgusu çalışmalarının tamamlanması genellikle 7 ila 10 yıl sürer. Ve yeni arazilerin çoğu yeniden doldurulmadan uzun süre dayanamamakta, bu da araziyi sabit tutmak için sürekli ve maliyetli bir bakıma ihtiyaç duyulmasına neden olmaktadır.

Kıyı dolgusunun yıllar içinde kazandığı 'kötü şöhret', su üzerinde inşaat yapma fikrine yönelik küresel olumsuz tutuma katkıda bulunmuştur.

3. Su üzerine inşa etmek

Su, insanlığın bir sonraki sınırı olacaktır. Suyun insan uygarlığının büyümesi ve gelişmesindeki önemi göz ardı edilemez. Dünya üzerindeki ilk yerleşim yerlerinden bu yana suya erişim, şehirlerin konumu ve refahı açısından belirleyici bir faktör olmuştur. Okyanusların, nehirlerin ve göllerin kıyısında büyük medeniyetler kuruldu. Su; tarımsal faaliyetleri, ticareti ve savunmayı mümkün kıldı. New York, Barselona, İstanbul, Sidney ve Hong Kong gibi çağdaş metropol kentler su kenarlarında gelişmiştir.  

Su üzerinde yaşamaya ve yüzen şehirlere olan ilgi uzun zamandır mevcut. Su üzerindeki yaşam, Jules Verne'in Une Ville Flottante'sindeki yüzen şehir gibi birçok öngörülü eserde anlatılmıştır. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, su üzerine bina inşa etmeye yönelik ilgide önemli bir artış olmuş ve bu da potansiyelinin küresel olarak fark edildiğini göstermiştir. Araştırmalar, insan nüfusunun %13'ünün su üzerinde yaşamaya başlaması halinde insanlığın doğayla uyumu yakalayacağını söylüyor. Ve bunun için toplam okyanus alanının sadece %1'ine ihtiyaç duyulacak.

Dünya çapındaki üniversiteler ve araştırma enstitüleri, konut krizine su bazlı çözümler arıyor. Birleşmiş Milletler tarafından yakın zamanda başlatılan bir girişim, yüzen şehirlerin iklim değişikliğine ve uygun fiyatlı konut eksikliğine karşı nasıl uygun bir çözüm olabileceğini araştırmaya başladı. Bu çaba, 10.000 kişiyi barındırabilecek ve zaman içinde organik olarak değişecek, genişleyecek ve uyum sağlayacak Oceanix City adında yüzen bir şehir için spekülatif bir öneri üretti. Ancak bugüne kadar yapılan pek çok öneri hala gerçeklikten uzaktır ve genellikle kavramsal düzeyin ötesine geçememiştir. 

Her zaman suya ihtiyacımız vardı ve onun yakınında olma eğilimindeydik. Yine de açılmaya hiç cesaret edemedik ve suyla beslenmeye başladık. Eksik olan, çevresel koşullara direnebilecek dayanıklı bir çözümdü.  

Bugün, tarihte ilk kez HSB Marine İnşaat tarafından geliştirilen Yüzer Temel Sistemi (FFS) sayesinde güvenle su yüzeyine adım atabiliyor ve orada yerleşimlerimizi oluşturabiliyoruz. 

Öncü Bir Çözüm: Yüzer Temel Sistemi (FFS)

İstanbul'da 2006 yılında kurulan HSB Marine İnşaat, su üzerinde ürün ve çözümler geliştirme konusunda uzmanlaşmış, uluslararası üne sahip bir tasarım, mühendislik ve inşaat şirketidir. Su üzerinde sürdürülebilir bir gelecek yaratabileceğimiz vizyonundan yola çıkarak, yaşam kalitesi ve konfordan, güvenlikten veya doğal çevreden ödün vermeden insan yerleşimlerinin oluşturulmasına olanak tanıyacak bir sistem tasarladık. En zorlu koşullar için özenle tasarlanmış, geliştirilmiş ve test edilmiş olan FFS, su üzerinde kalmayı sağlayan benzersiz bir yöntemdir ve su üzerinde neredeyse her türlü yapıyı inşa etmek için sağlam bir temel sağlar.

Suya karşı çalışan ıslah yönteminin aksine, FFS suyla işbirliği içinde çalışır. Yüzer ve asla batmaz çünkü Arşimet'in yüzyıllar önce öne sürdüğü gibi, yerini değiştirdiği suyun ağırlığına eşit bir kuvvet tarafından yüzdürülür. Maliyet ve zaman açısından verimli şekilde üretilebilmesi ve hareket kabiliyeti sayesinde dünyanın her yerinde kolaylıkla uygulanabilir. Bugüne kadar yapılan ve sadece kavramsal olan yüzdürme önerilerinin çoğunun aksine, FFS sistemi su yüzeyinde tam stabiliteyi garanti eden gerçek hayatta uygulanabilir bir çözümü temsil eder. Bu nedenle FFS, su üzerinde yeni etkileşim ve üretim biçimleri oluştururken, şehirlerin sürdürülebilir ve sistematik bir şekilde genişlemesinin ve fiziksel, sosyal ve ekonomik evriminin kilit destekleyicisi olacaktır.

Kıyı Dolgusu Yöntemi vs Yüzer Temel Sistemi (FFS)

Yüzer Temel Sisteminin Faydaları

Su üzerine bina inşa etme yaklaşımının benimsenmesi, dünyanın kalabalık kent merkezlerine, büyümeleri için daha fazla alan sağlayacaktır. FFS, şehir merkezlerine yakın geniş su alanlarının minimum etkiyle ve değişen su seviyelerine karşı yüksek dayanıklılıkla kullanılmasına olanak sağlarken, sektörel kalkınma için de bol miktarda fırsat yaratmaktadır. 

Uyumluluk ve Esneklik

FFS, her türlü binanın üstüne yerleştirilmesine izin verecek şekilde tasarlanmıştır. FFS sisteminin tasarımındaki modüler yaklaşım, çeşitli müşterilerin farklı ihtiyaçlarını karşılamak için sonsuz sayıda kombinasyona olanak tanır.  Modülerlik ayrıca boyut ayarlamalarına, gerektiğinde boyutun genişletilmesine veya küçültülmesine izin verir. Bu aynı zamanda FFS'yi farklı kullanım senaryolarına uyarlanabilir hale getirir. 

Portatiflik

FFS, Dünya üzerinde istenilen herhangi bir yere kolayca taşınabilir. Aynı yapı daha sonra farklı yerlere taşınabilir ve farklı amaçlar için yeniden kullanılabilir. Arazi üzerindeki temellerin değiştirilmesi veya yerlerinin değiştirilmesi genellikle üzerindeki bina yıkılmadan mümkün değildir. Bununla birlikte, FFS zemine bağlı olmadığından, temelde ve üzerinde duran binada minimum değişiklikle kolayca yerinden çıkarılabilir.

Maliyet ve Zaman Açısından Verimli

Bilinen klasik inşaat yöntemleriyle karşılaştırıldığında, FFS ile inşaat yaklaşık yarı yarıya daha kısa sürebilir. FFS saha dışında üretilir ve daha sonra belirli bir konuma teslim edilir. Temel ve bina aynı anda inşa edilebilir ve bu da inşaat sürecini önemli ölçüde hızlandırır. Arazi üzerinde inşaat yaparken kazı ve toprak hazırlama prosedürleri için gereken zaman FFS için gerekli değildir. 

Depremlere ve Sellere Karşı Güvenli

FFS'nin altındaki su, sismik bir sönümleyici işlevi görerek onu depremlerin etkilerine karşı dirençli hale getirir. Ayrıca, FFS asla su altında kalmaz, bu da onu yükselen deniz seviyelerine, aşırı hava koşullarına ve sellere karşı dirençli kılar. 

Çevre Dostu

Kara alanı yerine su alanının kullanılması, potansiyel olarak toplam ormansızlaştırma oranında bir azalmaya yol açabilir. Deniz tabanını veya deniz yaşamını etkilemediği için FFS çevre dostu bir çözümü temsil etmektedir. 

Su üzerine inşa etmeye devam edeceğiz

HSB Marine olarak, dünya üzerinde daha iyi yaşam koşulları sağlayacak yüzer çözümler geliştirmeye kararlıyız. Ürünlerimiz akıllı tasarım, olağanüstü mühendislik ve üstün kalite ile nitelendirilmektedir. Dünyanın dört bir yanından vizyoner mimar ve mühendislerle işbirliği yaparak, su üzerine bina inşa etme geleneğini şekillendirmeye başladık. Geçtiğimiz on yıl boyunca, vizyonumuza karşı tutku ve bağlılıkla çalıştık. Ve bugün, su üzerindeki ilk ve en büyük yapay yüzen adayı tasarladığımızı ve inşa ettiğimizi söylemekten gurur duyuyoruz. Bu çözümün ilk tescili, FIFA Dünya Kupası'nın açılışı için Katar'ın ikonik kulelerinin önünde yapıldı.

 

Dünyanın En Büyük Yekpare Yüzen Beton Yapısı, Doha, Katar.

Geleceğimiz su üzerinde

Bugünün sorunları dünün araçları ve zihniyetiyle çözülemez. Küresel zorlukların üstesinden gelmek için, en ileri araştırma ve teknolojiyle desteklenen yenilikçi ve ileri görüşlü çözümlere ihtiyacımız var. Su üzerine inşa etmek, insan uygarlığının Dünya'daki zorluklarla başa çıkabilmesinin tek yolu olabilir.

Su üzerinde yaşamak, günlük alışkanlıklarımızı değiştirmeyi ve konfor alanımızdan çıkmayı gerektiren tamamen yeni bir yaşam biçimi dayatmaz. Bunun yerine, yerleşik fiziksel, sosyal ve ekonomik kalıplarımızın doğal bir devamı olmayı amaçlamaktadır.

Sürdürülebilir ve dirençli bir geleceğe giden yol.

Deniz seviyesinin yükselmesine uyum sağlarken, su üzerine inşa etmenin sürdürülebilir yollar arayan kıyı kentleri için yeni bir alan yaratılabileceğini göstermek için çalışıyoruz. Su üzerine bina inşa etmeye yönelik uzun süredir devam eden vizyon, çağdaş kentsel sorunların üstesinden gelmek ve birlikte sürdürülebilir esnek bir gelecek yaratmak umuduyla yavaş yavaş kentsel gelecek olma yolunda ilerliyor.

Bizim için B gezegeni diye bir şey yok. Elimizdekileri akıllıca kullanmamız gerekiyor. Mavi enginliğin potansiyelini kucaklamak ve su üzerinde sürdürülebilir binalar inşa etmek bunu gerçekleştirmenin olası bir yolu. 

Bakış açınızı değiştirmeye ve Dünya'ya diğer taraftan bakmaya ve insanlığın yeni sınırlarını keşfetmeye hazır mısınız?